18 Haziran 2014 Çarşamba

Vatan semasında çakan MÜBARİZ şimşeği

Dilman Şahmerdanlı

Azerbaycan semasında ansızın gök gürledi, tüm gökyüzü boyunca göz kamaştıran bir şimşek parladı ...
Atlar dörtnal üzerinde göklere yükseldi, kişneme sesi yankılandı kayalarda...
Cengi marşının sesi, kılıç ve kalkan çınlaması duyuldu etrafta...
Dedelerimizin ses soluğu Karabağ topraklarına yayıldı...
Etrafı alkışlar, neşeli sesler sardı...
Çocuklar yüksek seslerle bağırıyorlardı:
- Harika, Mübariz!
- Harika, yiğidim!
- Berekallah, aslanım!
- Dağıt, savur,
- Vur, vur,
- Öldür, öldür!
- Kanımızı yerde bırakma,
- Kanımızı bu şerefsizlerde bırakma!
Bir çocuk ta bağırdı: “Mübariz amca ..., öldür onları, beni uyurken öldürdüler.
Öbür çocuklar da dedi:
- Beni de.
Çevredenn çocuk sesleri duyuldu:
- Beni de ...
- Beni de ...
- Beni de ...
- Bizi de ...
- Bizi de ...
- Bizi de ...
Bu arada ağsaçlı bir anne dedi:
- Kurban olayım adına, yavrum!
Annenin sütü sana helal olsun, yavrum!
O gördüğün doğranmış yaşlı kadın bendim, oğul!
Vatanın kötü gününde dayanamadın, öyle mi, kurbanolduğum?!  
Kurşunlar yetecek mi?
Kurbanın olayım, zırhını giydin mi?




Aman Allah`ım, tüm Karabağ semasını ana yakarışları, neşeli ruhlandırma sedaları, bağırma ve nara sesi kaplamıştı ...
Şehitler de gelmişlerdi ...
İyice coşgunluk vardı.
Satır satır kahramanlık perdeden seslendiriyorlardı.
Bir erkek yüksek sesle diyordu: Aferin! Varol, Mübariz!
Kaç yıldır, senin büyümeni bekliyorduk!
Oğul!
Erkeksin!
Vatana layık oğul!
Yolumuzu gittin, davamıza sadık çıktın!
Bak, gördüğün tüm bu şehitler sana görmeye gelmişler, kardeşim!
O, bunu dedi yüksek sesle nara çekti:
- Eheeey Mübariz, eheeey yiğiiidim ...!
Ardından tüm askerler nara çekti:
- Eeheey Mübariz, eheeey yiğiiidim...!
Semalarda bu ses yankılandı:
... Mübariz... yiğiiidim...
Eheeey yiğiiidim ...! Eheeey yiğiiidim...!
Yİğiiidim...!
Yİğiiidim...!  
Nedir bu olay?
Bu ne çığlık, Allah`ım!
Kimi anlatıyorlardı?
Bunca insan kimi karşılamağa çıkmıştı?
Siyah gözlü Karabağ çocuklarının amcası kimdi ki, kendisine yakınıyorlardı?! Kimisi uykuda öldürüldüğünü, kimisi süngüye geçirildiğini, kimisi yakıldığını, kimisi dondurulğunu söylüyordu?
Gözümü aydınlığa boyanmış ufuklardan çekip yere bakıyorum ...
Bu kim?
Güçlü, kararlı, kuvvetli ve çelik iradeli bir genç!
Bu, ille de azerbaycanlıdır!
Bedence kuvvetli, adımları metin ve cesur!
Ayağının altını görmüyor.
Gözlerini kan var kan.
Sanki güneş ufuklarda batarken ışığını gözlerine düşürmüştü ...
Yeni bir üzüntü yaratmak için inzivaya dalmışdı ...
O, göklerin oğludur, yerleri görmüyor.
Ufuklarda gideceği yerleri seyrediyor ...
Görüşeceği insanları selamlıyor ve şehitlik şerbetini soluk soluğa başına çekmek için sabırsızlanıyor ...
Şehitler ona bakıyor, o da şehitleri selamlıyor ve kocaman adımlarla ilerliyor ...
Kimi zaman durarak, kimi zaman koşarak düşman siperlerine yaklaşıyor ve ansızın bir kartal misali avının üzerine atlıyor ve olanca sesiyle bağırıyor: Allaaaah!
Kükreme gecenin sessizliğini bozuyor.
Düşman askerlerinin kalbi yerinden oynuyor, sesleri solukları kesiliyor, silaha davranıyorlar, ama artık çok geç!
Peşpeşe seslenen otomatik silahın sesi ebediyen göğüslerinde boğuluyor ...
Düşman bu ani darbeden kendini kaybetmiş.
Böyle bir saldırı uykuda bile olmazdı.
Onlar zannediyorlardı herşey böyle son bulacak.
Dedeleri, büyükleri ateşkes görüşmelerini uzatacak, onlar da geceleri rahat yatacak, sabah ta tembel tembel uykudan duracak, Rus konservesi ve "vodka" sı ile zehirlendikten sonra keyifleri tasaffi, bu taraftan o tarafa bağıracaklar: ara, molla...
Askerlerimizle dalga geçecekler...
MUBARIZIN silahı susmuyor.
Siperleri taker teker geçiyor, soluk soluğa, düşmanı da taker taker gebertiyor, hiçkimseye acıma yok bugün!
İmha edenler yok olmalı, bugün yurdum özgürlüğüne kavuşmalı!
Haber sonraki karakollara da ulaşmış...
Işıklar yanıyor.
Araçlar hazır durumda, sinyalleri geliyor ...
Tembel ermeni dığaları korkulu gözlerle, titrek sözlerle, birbirine bakıyor: ahbercan, bu ne iştir?
Sanırım, mollalar bizi basmışlar!
Bağırıyorlar, bağırıyorlar ...
Ama onlar da ne olduğunu tam anlamamış bir karaltı gelip sarar etraflarını ve sadece silahın ateşli dilini görüp içlerindeki acıyı hissederler...
Aman Allah, bu ne hızdır,
bu ne cesaret?
Mübariz asker sanki insan değil, kızgın bir aslan.
Sanki dilinden sürekli çıkan "Allahuekber" sedası değil, kızgın aslanın naralarıdır.
Olmaya şehidim "kükreme gecesi"ni mi hatırlamıştı...?
Sanki dünyada bir kendisi, bir de düşman vardı.
Kırıp geçiriyor, gördüğünü imha ediyordu ...
Bu askerin düşmana karşı nefretine, kinine hayran olmamak elde değil.
Bir gençte bunca nefret nerden?
Bu düşman ne cinayetler işlemişti ?
Belki de bu yiğit ufuktan gözüken ayüzlü çocuğun sesini duymuş, belki de ağsaçlı annenin belgesel filmdeki kadın olduğunu bilmişti ...
Belki... ve bu yüzden gözlerini kan tutmuştu...
Daha yere bakamıyorum.
Yine ufuklardadır gözlerim.
Şehitler iftihar dolu bakışlarla yerde uzanmış kahramana bakıyorlar.
Her tarafı kan, silahı da kendisinden biraz uzakta düşmüş yere ...
Sen onun gözlerini gördün mü?

O, göklere bakıyordu ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder