Amerikan Yahudileri Yardım Örgütü'nün (Vaad L Hatzolas Nidchei Yisroel)
Azerbaycan bölmesinin rehberi Rav Shmuel Simantov ve örgütün Basın Sekreteri
Murad Salmanov Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yanında Bilgi Fonu'nu
ziyaret ettiler. Görüş
sırasında Rav Shmuel Simantovla Fonun başkanı Oktay Samedov arasında karşılıklı
işbirliği hakkında anlaşmaya varıldı. Fon hakkında bilgi veren Oktay Samedov
Yahudilerle Azerbaycan halkının kardeşliğinden bahsetti. Rav Shmuel Simantov
Azerbaycan'da gördükleri sıcak
ilgiden ve hoşgörüden konuşarak hoşgörü duygusunun Azerbaycan
halkının kanında, canında olduğunu söyledi. Bugün Azerbaycan`ın dünyada kendi
hoşgörüsüyle seçildiğini, bu güzel başarılarınsa Ulusal lider Haydar Aliyev ve
onun layıklı takipcisi Sayın
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in başarılı politikası sonucunda kazanıldığını
belirtti. Görüş sırasında fonun çalışanlarıyla Rav Shmuel Simantov arasında
fikir alışverişi yapıldı. Sonda fonun yöneticisi Oktay Samedov Rav Shmuel
Simantov`a Fon adından hediye sundu.
AZERBAYCAN KÜLTÜRÜYLE İLGİLİ EN YENİ HABERLER
"Uluslar bir çok özellikleriyle tanınır, sayılır ve dünya halkları içinde farklılık sergilerler. Bu özelliklerden en yükseği, en büyüğü kültürdür ." Ulusal lider Haydar Aliyev
18 Eylül 2014 Perşembe
11 Eylül 2014 Perşembe
Karabağla ilgili belgesel filminin çekimleri tamamlandı
Sağlıklı Gelişim ve Eğitimi Derneği'nin (SİMİB) Başkanı
Anar Halilov`un verdiği bilgiye göre Azerbaycan
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yanında STK e Devlet Desteği Konseyi`nin mali desteğiyle "Azerbaycan'ın
Karabağ bölgesinin müzik ve sanatsal yapıtları" belgesel filminin İngilizce hazırlanmasıyla ilgili proje tamamlandı.
Proje kapsamında "Karabağ'ın kültür hazineleri" adlı belgesel filmi
hazırlandı.
Filmde amaç bugün Ermenilerin işgal ettikleri Karabağ'ın değiştirilen
maddi ve sanatsal
yapıtlarının bugünkü kaderi fonunda Karabağ sorununun dünya kamuoyuna tekrar ulaştırmaktır. Karabağ`ın müzik ve sanatsal yapıtları hakkında
hazırlanmış film Karabağ`ın kültürel tarihinin Azerbaycan kültürüne etkisini
göstermektedir. Aynı zamanda filmde dünyaca ünlü Azerbaycan müzisyenlerin büyük
çoğunluğunun Karabağ müzik ekolüne ait oldukları dikate çekilirken,
Kafkasya'nın büyük kültür coğrafyası olarak bilinen Azerbaycan'ın ayrılmaz
bölgesi olan Karabağ'ın kültürümüzdeki pozisyonunu herkese ulaştırmak hedeflenmektedir.
SİMİB buna kadar üç dilde "Karabağ
anıtları", "Karabağ bellek" kitaplarını ve İngilizce
"Kafkasya'nın konservatuarı" filmini hazırlamıştı.
31 Ağustos 2014 Pazar
Siyezen bölgesinde ünlü spiker Aydın Karadağlı`nın 85. Yıldönümü kutlandı
Cumartesi günü Siyezen İl Kültür
evinde XX yüzyıl Azerbaycan spikerlik
okulunun ünlü temsilcisi, emektar sanatçı Aydın Karadağlı`nın 85. Yıldönümüyle alakalı tören düzenlendi.
Azkültür`ün verdiği habere göre, tören ünlü spikerin kendi sesiyle yorumladığı büyük Azerbaycan şairi
Cafer Cabbarlı`nın
"Ana" şiirinin
seslenmesiyle başladı. Siyezen
İl valisi sayın
Arif Kasımov misafirleri
selamladıktan sonra, bu olağanüstü yıldönümü dolayısıyla Aydın Karabağlı
sesini seven insanları
kutladı. Daha
sonra yapılan konuşmalarda halkımızın ünlü spikere hem yaşarken, hem de vefat
ettikten sonra büyük değer verildiğini vurgulamışlardır. Büyük sanatçının
radyodaki yaptıkları hem halkımız, hem devletimiz tarafından takdir edildi. O,
sağlığında, henüz 34 yaşında iken Emektar sanatçı ismini kazandı.
Programda filoloji doktoru, profesör Vügar
Ahmet, Azerbaycan Tiyatro Adamları Birliği'nin Başkanı, halk sanatçısı Azer
Paşa Nimetov, Azerbaycan Televizyon ve Radyo Programları Kapalı Cemiyeti'nin
radyo üzere Başkanvekili Cavanşir Cahangirov, şair - yazar Oktay Hacımusalı
Aydın Karadağlı`nın biyografisi, sosyal faaliyetleri hakkında ilginç konuşmalar
yaptılar, anılarını anlattılar.
Aydın Karadağlı XX yüzyıl Azerbaycan radyo
spikerliğinin parlak sayfalarından birini oluşturduğu söylendi. Radyoculuğa adım
attığı ilk yıllardan o, yüksek, kutsal manevi değerleri anlatan yorumuyla dinleyenlerin
sevgisini kazandı. Aydın Karadağlı`nın insanı ferahlatan sesi sanatsal güzelliği
ve şiirselliğile seçilmekteydi. Onun yaratıcılığı halkımızın yurtseverlik ve mücadele
ruhunun yükselmesinde önemli etken oldu.
Genç şarkıcı Almahanım Ahmetli, Emektar
sanatçı Metanet İskenderli, halk sanatçısı Nisa Kasımova, halk sanatçısı Teymur
Mustafayev şarkılar seslendirerek toplantı katılımcılarına hoş anlar yaşattılar.
Programda ayrıca yazar Vüqar Ahmed'in yenice
basılmış “Karadağlılar" romanının tanıtımı yapıldı.
Etkinliğin sonunda spikerin kızı Aygül Karadağlı
yıldönümü töreninin düzenlenmesi dolayısıyla kadirşinas Azerbaycan halkına ünlü
spikerin ailesi adından şükranlarını iletti.
27 Ağustos 2014 Çarşamba
“Şuşa`nin işgalinden sonra doğum günlerimi kutlamadım...”
“Kültürle, sanatla, kitapla iç – içe büyüdüm...”
“Şairde ülke ve ulus
sevgisi olmadan dil sevgisi oluşamaz…”
Konuğumuz Azerbaycanlı
şair, Avrupanın Fahri bilimadamı, Avrasya Kültürelçisi, VEKTÖR»
Uluslararası İlim Merkezinin kurucusu ve Genel Başkanı, Azerbaycan YÖK Üyesi, Prof.dr. Elçin
İskenderzadedir.
-Öncelikle
Prof.dr. Elçin İskenderzade`yi henüz tanımayanlar için biraz kendinizi tanıtır
mısınız? Doğduğunuz Karabağ topraklarının üretken bir şairi olarak birzamanlar
yaşadığınız coğrafyanın şiirinize katkısından söz eder misiniz?
- 16 eylül 1964 yılında Azerbaycan′ın
Karabağ bölgesinin Şuşa şehrinde doğdum. Orta okulu altın madalyayla bitirdim. 1986
yılında Azerbaycan Teknik Üniversitesinin Mekanik fakültesinden birincilikle
mezun oldum. Öğrenciyken iki ilmi buluşa imza attım, çeşitli SSCB ve
uluslararası olimpiyatların birincisi, ilmi sempozyumların katılımcısı oldum.
Teknik ve filoloji ilimleri doktoru, pröfesörüm.
Uluslararası Ekoenerji Akademisinin (Azerbaycan, 2000), New-York İlimler
Akademisinin (ABD, 2002), «Kafkas halkları» Uluslararası İlimler Akademisinin
(Gürcistan, 2003), Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası İlimler Akademisinin
(Türkiye, 2004), Avrupa Doğa Bilimleri Akademisinin (Almanya, 2004),
Uluslararası Kadro Akade130misinin
(Ukrayna, 2005), Avrupa Kültür Akademisinin (Bulgaristan, 2006), Tebriz Akademisinin
(İran, 2006) asil (akademik) üyesiyim.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılmış yüzden
fazla uluslararası ilmi kurultay, kongre, sempozyum ve konferanslara katıldım. Azerbaycan
Yazarlar Birliğinin, Azerbaycan Gazeteçiler Birliğinin, Ukrayna Yazarlar
Birliğinin, Kırğızistan Yazarlar Birliğinin, Rusya Yazarlar Birliğinin,
Bulgaristan Yazarlar Birliğinin, Kosova Türk Yazarlar Birliğinin, Makedonya
Yazarlar Birliğinin, Romanya Yazarlar Birliğinin, Türkiye İLESAM (İlim ve
Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) ve TYS (Türkiye Yazarlar Sendikası)
üyesiyim.
II
«Yeşilırmak» Şiir Şöleninde (Türkiye-Tokat), XI, XII ve XIX «Hazar»
Uluslararası Şiir Şöleninde (Türkiye-Elazığ), IX, Х, XI, XII, XIII. KIBATEK
Edebiyat Şölenlerinde (Romanya, Ukrayna, KKTC, Azerbaycan, Türkiye, Suriye), II
Uluslarası Fuzuli Şiir Şöleninde (Türkiye-Ankara), III, V, VI, VII, VIII
Karacaoğlan Şelale Şiir Şöleninde (Türkiye-Tarsus), I Uluslararası Seyyit
İmadettin Nesimi sempozyumunda (Türkiye-Ankara), Yunus Emre Kültür ve Sanat
Haftasında (Türkiye-Eskişehir), Uluslararası Edebiyat Haftasında (Belçika,
Gürcistan, Fransa), Çukurova Uluslararası Edebiyat Buluşmasında (Türkiye -
Antakya) Arap Yazar Birliği Assamblesinin toplantısında (Mısır, Kahire), 47,
48, 49 Struqa Şiir Festivalında (Makedoniya) ve diğer uluslararası
toplantılarda Azerbaycanı temsil ettim.
1995
yılında Uluslararası «Nizami Aydın» ödülünü, 1998 yılında «Akademik Yusif
Memmedaliyev» ödülünü ve madalyasını, 2000 yılında «Altın Kalem» ödülünü, 2002
yılında «Hacı Zeynelabdin Tağıyev» ödülünü, 2004 yılında Uluslararası Resul
Rıza ödülünü, 2004 yılında KIBATEK Hizmet ödülünü, Dünya Genç Türk Yazarlar
Birliği ve Hüseyin Gazi Vakfı tarafından «Türk Dünyasına Hizmet» ödüllerini ve
Türkiye Avrasya Kurumu tarafından Türk İlmine ve Kültürüne üstün hizmet
ödüllerini aldım. 2004 yılında Asya ülkeleri üzre Kültür Büyükelçisi seçildim.
2005 yılında Azerbaycan Yazarlar Birliğinin «Milli Yaddaş» ödülünü, Ukrayna
Uluslararası İlimler Akademisinin «İlmin ve eğitimin gelişmesindeki
hizmetlerinden dolayı» altın madalyasını, Kırğızistan Yazarlar Birliğinin Milli
ödülünü kazandım. 2006 yılında Türkçem dergisinin (Kosova) «Yılın ödülüne»
sahip oldum. 2006 yılında Karacaoglan Uluslararası Ödülüne layik görüldüm. 2007
yılında KIBATEK Uluslararası Edebiyat ödülünü aldım. 2008 yılında Türk
Edebiyatı Üstün Hizmet Madalyası ve Türk Edebiyatı Şeref Beratına layik
görüldüm. 2008 yılında İLESAM Türk Dünyası İlimine ve Edebiyatına Hizmet
ödülüne sahip oldum. 2009 yılında merkezi Almanyanın Münih şehrinde bulunan
BATTAM (Batı Trakya Türkleri Araştırma Merkezi) Türk Dünyasına Hizmet
Uluslararası ödülüne layik görüldüm. 2009 yılında Uluslararası Cengiz Aytmatov
Edebiyat Ödülüne layik görüldüm.
2009
yılında Uluslararası Ödül Birliginin Türk Dünyası Ülkeleri Büyükelçisi
seçildim.
2009
yılında A.P.Çehov, S.Yesenin, V.V.Mayakovski madalyalarına ve Avrupa Kültürüne
ve Bilimine Üstün Hizmet nişanına layik görüldüm.
170-dan fazla ilmi eserin, 47
buluşun, 14 monografinin ve ders kitabının, 85 edebi ve ilmi kitabın yazarıyım.
Dünyanın değişik ülke yazarlarının 122 kitabını Azerbaycan türkçesine çevirmiş
ve yayınlamışım. 300-den fazla edebi ve ilmi kitapların editörlüğünü
üstlendim.Yapıtlarım dünyanın çeşitli halklarının dillerine çevrilerek
yayınlandı. Türkiye, Rusya Federasyonu, Letonya, Litvanya, Beyaz Rusya,
Gürcistan, Kazakistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Makedonya, Yunanistan,
Almanya, İran, Romanya, Ukrayna, Suriye, Polonya, Kırğızistan, Özbekistan,
Albanya, Bulgaristan, İrak ve başka ülkelerde 32 sayıda ilmi ve edebi kitaplarım
basıldı. «VEKTÖR» Uluslararası İlim Merkezinin kurucusu ve Genel Başkanıyım. «VEKTÖR»
uluslararası ilim ve «BAYATI» uluslararası edebiyat ve sanat dergilerinin
kurucusu ve genel yayın yönetmeniyim.
2009
yılından Avrupa Doğa Bilimleri Akademisinin Türk Dünyası ülkeleri üzre
temsilcisiyim.
2010 yılı Dünya Büyük Şiir Ödülüne sahip oldum.
Azerbaycan YÖK Üyesi, Cumhurbaşkanı özel
ödülünü aldım.
- Birikimleriniz,
deneyimleriniz özellikle şiire yeni başlayan “eşikteki” gençleri ışıtacaktır.
Sizin için “şiir” ve “şair” sözcükleri ne anlatır?
- Şiir üzerine bugüne kadar çok şey söylendi, çok
şey yazıldı. Buna rağmen “Şiir nedir?”, Şiir dili nedir?”, “Nasıl şiir
yazılır?”, “Neden şiir yazılır?”, “Neden başka bir sanat değil de şiir?” gibi
soruların yanıtını arayacak olan genç insana verebilecek bilimsel ve kapsamlı
bir rehberimiz yok. Olmaması da gerekiyor belki. Yazılan kitaplarda ve
çalışmalarda, (yazan kişinin şiire bakış açısına göre) çok çeşitli tanım,
kavram ve sonuçlara ulaşılması kafaları biraz daha karıştırmaktadır.
Diyeceklerimin hepsi doğru, aynı zamanda diyeceklerimin hepsi yanlış; konu şiir
olunca bu tamamen görecedir. Diyeceklerim ne doğru, ne de yanlış, sadece şiir
üzerine alınmış özel notlardır. Bu notların gereği her şeyin anahtarı ve
yanıtını vermek değil, anlaşılması kolay, ilgiyle, keyifle okunan, okuyanın
kendisinden bir ses bulabileceği bir paylaşımdan öteye geçemez. Karmaşık terim,
kavram ve akımlarından elimden geldiğince uzak dursam da düzyazının bir
kaçınılmazı olarak didaktik limanlara uğramak zorunda olacağımı da bildirmek
istiyorum. Şiir yazan bir insanın sahip olması gereken üç temel değer vardır
bence: KÜLTÜREL BİRİKİM, DİL SEVGİSİ, DUYGUSAL ZEKA. Kültürel birikim derken
belli bir kültür ve eğitimin üzerindekiler şiir yazabilir diğerleri yazamaz,
değil elbette. Nice eğitimsiz insanlar vardır ki edebi kültüre sahiptirler;
nice okumuş insanlar vardır ki edeple edebiyatı ayıramazlar. Televizyonlardaki
bilgi yarışmalarında şiirli ve şairli kolay sorulara yanıt veremeyen doktor ve
benzeri eğitimdeki insanları örnek verebilirim. O yüzden kültür ve hatta eğitim
çok görece kavramlar. Doğru zamanda, doğru yerde kullanılmalılar. Şiir
yazabilmek için şaire gerekli olan kültürel birikim, kültürün her alanından
beslenen, özellikle anadille olgunlaşmış, şiire zaman ayırmış, şiire emek
vermiş, şiiri kaygı edinmiş, şiiri yaşamından ırak görmeyen bir birikimdir.
Kültür doğal olanı değiştirmektir. Düşünerek, karar vererek, beğenerek ve
tercih ederek yapılan bu değişim yaşamı güzelleştiren ve kolaylaştıran tüm
bilgi ve gelenekleri de kapsar. Taşları üst üste koymaktan başlayan bu süreç
bilim, teknoloji ve sanatla yoğrularak günümüze kadar gelen insanlık tarihinin
sürecidir. Şiir ve şair için sözünü ettiğim bu kültürel birikim yukarıda sözünü
ettiğim kültürden çok daha öte bir şey. Şairin o ince ruhla zaman ve mekân
boyutunda yaşadığı kültürüne karşı algı yeteneğini yükseltmesi, kültürünü iyi
öğrenmesinin yanında o kültüre tutsak kalmaması, kültürü insanlık adına
değiştiren dönüştürenleri iyi okuması ve kendisinin de bu değişimi sağlayacak
yetiyi kendisinde görmesi gerekiyor. Şair olacak kişinin kendi dilinde yazılmış
şiirler başta olmak üzere tüm dünya şiirlerinin geçmişi ve geleceğinden
haberdar olması, şiirin geleceğinden de kaygı duyması gerekmektedir.
Ressamların bir ülkesi, bir ulusu olmayabilir belki; bu durum o ressamın
yapıtlarını daha özgür ve daha değerli kılabilir belki; ancak şiirde durum çok
farklı. Şairde ülke ve ulus sevgisi olmadan dil sevgisi oluşamaz. Dil
bilgisi’ni dil sevgisinin yanında cüce kalacağı için kullanmıyorum. Şiirin
diğer evrensel sanatların yanında yerel kalan özellikleri var. Bunu dizinin
ilerleyen bölümlerinde açacağız. Dil sevgisi yüksek olan birisinin insan
sevgisinin de yüksek olacağını düşünebiliriz. Dili sevmeden, dile hâkim
olmadan, sözcüklerle oynamadan, sözcüklerle (dille) dans etmeden, sözcüklerle
anlaşmadan şiir yazmak olası değil. Şair anadilinin dünyanın en güzel, en
anlamlı dili olduğuna inanmalı ve dile getirmelidir. Başka dillere öykünerek
şair olunamaz elbette. Dili ve o dilin sözcüklerine tutkun olmak gerektiğini
düşünüyorum. Öyle ki bir sözcüğü bir kediyi kucağına alır okşar gibi saatlerce
okşayabilmelidir şair. Bir cümlenin yapısına bir mimari şahesere bakar gibi bakabilmelidir.
Yazdığı dille sorunu olan bir şairin içine düşeceği durum hazin bir durumdur.
- Bugüne kadar oluşan
Elçin İskenderzade imgesinde kuşkusuz, yayıncısı ve sanat yönetmeni olduğunuz
“Bayatı” ve “Vektör” dergileri ,«VEKTÖR» Uluslararası İlim Merkezi anımsanıyor.
Ama şiir dünyamızda yayımladığınız kitaplar, şiirlerinizle var olmak, anılmak
sanırım daha önemliydi. Bunca derinlikli, değişik boyutlu çağrışım zengini
şiirlerden oluşan kitaplarla edebiyata bir ömür sunmanın ötesinde, bütün
bunları yapmayıp da ne yapabilirdiniz? Şiirin
karşısında ikinci bir seçenek düşmedi mi gönlünüze?
-Ben bir zamanlar “Küçük Paris”, “Kafkas Sanatı
Mabedi”, “Azerbaycan Musikisinin Beşiği” ve “Doğunun Konservatuvarı” olarak
tanınan, çok sayıdaki seçkin şahsiyetin anavatanı, aynı zamanda, Azerbaycan’ın
tarihi kültür merkezi ve Karabağ’ın baş tacı olan ve bugün Ermenistan’ın işgali
altında bulunan Şuşa şehrinde doğdum. Kültürle, sanatla, kitapla iç – içe
büyüdüm. Daha sonra ömrümün bir kaç yılı Gence`de geçti. Birkaç yıl hocalık ta
yaptım bu şehirde. Azerbaycan ortalamasının çok üzerinde bir kültür ortamı
vardı Gence`de. O dönemde birçok belde olmayan sosyal yaşam burada vardı. Garip
Mehti vardı, rahmetli şehit şairimiz Nizami Aydın vardı, şu an millet vekili
olan değerli şairimiz Musa Urud vardı. “İlham” edebi birliği vardı. Sonra
Bakü`ye yerleştim. “VEKTÖR” Uluslararası İlim Merkezini, “Vektor” yayınlarını
kurdum. Şiirlerimi yazdım. Kitaplar yayınladık. Bana göre, insanın sürekli bir
önceki günden karlı olması gerekir yaşantısında. Bunun içinde öncelikle
tefekkür kitapları insanı yarın için teyakkuz haline sokar. Edebi kitaplar ise
okumadaki ufku açmakla beraber insanı olgunlaştırır diye düşünüyorum. Şu ana
kadar yazdığım ve bastığım kitapları okurken sürekli aklıma büyüklerimizin bize
göstermiş olduğu veya bizde şekillendirmeğe çalıştığı eğitimler gelir. Okurken
kitaplarda yazılanların hemen hepsinde küçüklüğümüzden bu yana bize söylenen
sözlerden ve ideal insan olma yolunda edilen tavsiyelerden sürekli birşeyler
görüyorum. Yani, sanki kitapta yazılanları daha önce yaşamışım gibi geliyor.
Daha önce yaşanmış olan zamanın kitaplara yansıması ve benim tarafımdan
hazırlanıyor olması beni sürekli heyecanlandırır. Bunu yapmayıp ta başka birşey
asla yapamazdım. Yapmış olsam bile, şuan bulunduğum konumda olamazdım. Ben bir
bilimadamıyım, ama öncelikle bir şairim.
-Şiirlerinizin
mayası insan… İnsanlık maceralarımızda bizi tutuşturan aşklarımız,
ayrılıklarımız, özlemlerimizden bir şair olarak beslendiniz. Hayata şiir
gözüyle bakmanın, şairce karışmanın ayrıcalıklı acıları sizi de yormuştur. Bu
acıları çekmekten mutlu musunuz? Örneğin, bir türkü en son ne zaman ağlattı
sizi?
- Hayattaki her şey şiire vesiledir.
Aşklarımız, ayrılıklarımız, özlemlerimiz bizi şair olarak tetiukler. Edebiyata
yeni geldiğim dönemlerde, daha çok toplumcu gerçekçi bir şair olduğum söylendi.
Sonra doğal olarak Har –ı bülbül, Karabağ şairine çıktı adımız. Bu
yaklaşımların bütünüyle doğru olduğunu kabul etmemem olanaksız. Ne desem boş.
Çünkü insanların algılarını değiştirmek o kadar kolay değil. Yine de söylemiş
olayım: hep, tarihsel, kültürel derinliğini gözeterek yaşanılanın şiirini
yazmaya çalıştım. Günlük olanla, güncelle ya da günü boşlayıp tarihsel olanla
sınırlamadım şiirimi. Zaten, şiirde bu yapılmamalı. Çünkü hayat, hayatın bütün
değerleri (kültür, politika, estetik…) artzamanlı olduğu kadar, eşzamanlı bir
işlerlik gösterir. Benim şiir anlayışım, bu kavrayış üzerine kurulmuştur.
Poetikamın belirleyici öğesidir bu. “Şiir hayat kadar dağınık, aynı zamanda hayat
kadar örgütlüdür.” Her şiirimde ele aldığım izlekler, hayattan yalıtılmamıştır.
Çünkü yaşanılan hiçbir şey diğer insandan, ekonomiden, politikadan, estetik
anlayışlardan bağımsız değildir, olamaz da. Kadını anlatarak ekonomiyi, siyasi
yapıyı, devlet ilişkilerini, tarihsel olanı da anlatabilirsiniz. Savaşı
anlatarak insanlığı anlatabilirsiniz. Benim yaptığım bu. Öne çıkmış gibi
görünen izlekler bu, ama tabii, bunlar yanıltıcı olmamalıdır. Ben, toplumu
oluşturan her bir Azerbaycan insanını, her Türk insanını; politik, kültürel,
estetik işleyiş içerisinde yazdığımı düşünüyorum. Bunun kavranması, şiirlerimin
daha iyi anlaşılmasını getirebilir. Ben kadında insanı seviyorum, taşta, kuşta,
böcekte, çiçekte doğayı seviyorum, onu anlamağa çalışıyorum. Anladığımı yazmağa
çalışıyorum. Türkülere gelince, yolda duyduğum, kulağımı çınlatan her türkü
beni ağlatabilir. Ki, şair dediğin de ağlamasını bilmeli.
- Sayın
İskenderzade, sizce kalemden kitaba, kağıda olan uzaklık ne kadar? Bir süre ara
vermek veya daha yoğun yazmak olabilir mi?!… Peki, bir şiirin yürek kapanına
düşme süreci sizde nasıl başlar? Nasıldır bir şiirin yazılma macerası? Oluşum
ve gelişimini anlatır mısınız?
-Her şiir, kendi şairinden çok izler taşır. Bir
şiiri şaire odaklanarak okuyup irdelediğiniz zaman; o şairin yaşambiçimini,
ideolojisini, şiirbilgisini, psikolojisini, kültürel derinliğini, evrensel
tutumunu, dil bilincini… ortaya dökmeniz gayet doğaldır. Bütün bunlar, işte o
şiirin kalemden kağıta dökülme anıdır. Ama bu mutlak böyledir, kuraldır, yapılmalıdır
diye de bir şey yoktur. Bir şairin şiirlerine yansımayan karakteristik
özelliklerinin de olabileceği göz ardı edilemez. Bazı şairler, kendilerini
şiirlerine katmaz. Bazıları kendi kanıyla derisine yazar şiirlerini. Örneğin,
bu yakınlarda kaybettiğimiz ressam, şair dostum Adil Mirseyid gibi. Eğer, sizler de
Allah rahmet eylesin, rahmetli şairimiz Adil Mirseyid gibi şiirlerinizi
kanınızla kendi derinize yazıyorsanız, şiirleriniz sizi ele verebilir büyük
oranda. Ben, şiirlerini kanıyla derisine yazanların yanındayım.
- Türk şiirinin;
geldiği yerden, bulunduğu ve gideceği yer düşünüldüğünde düzeyi nedir? Bugünkü
Türk topraklarında yazılan şiirin vardığı düzey yeterli midir?
- Aslına bakılırsa, sıkça sorulan bir soru. Bu
sorunu yanıtlamak bana düşmez. Ama ille de bir yanıt istiyorsanız, yanıtım çok
sade: gelişme var elbet. Hem, sanırım, burda “Türk şiirinin geleneğinden
yararlanıyor muyuz?” – diye bir soru olmalıydı. Bu sorunun yanıtına
gelince:işte orda durmamız gerektir. Büyük bir şiir olan Türk şiirinin Fransız,
İngiliz, Alman şiirinden farklı yanı bizim şiirin ortaya bir gelenek
koymasıdır. Ben bu geleneğin dille alakalı olduğu kanısındayım. Ama bir Fransız
kendi şairinden, bir İngiliz kendi şairinden, bir Alman kendi şairinden, kendi
şiirinden yararlanmasını biliyorken, biz aynı biçimde eski şiirimizden
yararlanıyor muyuz? Sanmıyorum. Gelenek derken ben dili, anlatım biçimini
anlıyorum. Eski, geleneksel klasik şiirimizde biz bir özbek türkünü, bir
türkmen türkünü anlıyoruz. Ama, ya şimdi? Ortak Türk şiirinde eski şiirimizden
beyitler ezberleyip, ortak seslerimizi şiirimizde kullanmalıyız diye
düşünüyorum. “Bir ulusun düşünce tarihi şiirdeki seslere yansır” – diyor İlhan
Berk. Bu yaklaşımı yabana atmamak lazım. Bir Nâzım, bir Bahtiyar Vahapzade ruhu
yaratmalıyız tekrar. Ben önümüzde onları görüyorum gelenek diye. Önümüzde
yürüyorlar onlar bizim...
-Yaklaşık
bir ay sonra elli yaşınızı, sanatta olmanızın otuzuncu yıldönümünü
kutlayacaksınız. Nasıldır bir şairin elli yaşa gelmesi?
-Şuşa`nın işgalinden sonra doğum günlerimi
kutlamadım. Ama, elli yaşı kutlamağı düşündüm. Zira, elli yıl boyunca şiirle,
sanatla, bilimle iç içe bir yaşam sürdüm. Kısmetse, kendime ve şiirlerimi
okumuş olanlara, ben bir hesap vereceğim bir dizi etkinliklerle. Seçme
şiirlerimi, bana armagan olarak yazılmış şiirleri, denemeleri, hakkımda
yazılanları biraraya getirmeği düşünüyorum. Herşey Allahın, zamanın ve
şiirin elinde...
Söyleşi: Oktay Hacımusalı
13 Ağustos 2014 Çarşamba
Pandomim Tiyatrosu yeni sezonu "Mankurt" oyunuyla açacak
Azerbaycan Devlet Pandomim Tiyatrosu yeni sezonu 20 Eylül'de dünyaca
ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un "Gün var yüzyıla beraber"
eserinin motifleri üzerine hazırladığı "Mankurt" oyunuyla açacak.
Tiyatrodan Azkültür`e verilen bilgiye göre, aktör Ceyhun Dadasov`un yönetmeni
olduğu oyunun ressamı Sanuber Samedova, müzik yönetmeni Elman Refiyev, plastik
çözüm üzere yönetmeni Halk Artisti Bahtiyar Hanızadedir.
Uzun yıllardır tiyatronun repertuarında olan bu oyun yeni sezonda sanatseverlere
yeni tarzda sunulacaktır. Oyunda tiyatronun tüm aktor kadrosu yer alacak.
Ermeni kontrolündeki Azıh mağarasında yasadışı kazı çalışmaları yapılıyor
Azerbaycan'ın işgal altında bulunan ülkelerindeki maddi kültür örneklerinin imha edildiği ve yasadışı yollarla Ermenistan'a taşındığı herkes tarafından bilinmektedir.
İşgal altında bulunan Fuzuli şehrinden 16 km uzaklıkta Kururçay kıyısındaki ünlü Azıh mağarası da Ermenilerce imha edilen yerlerdendir. Bu mağara ilkel insanların yaşayışını, hayatını, kültürünü keşfetmek açısından hep bilim adamları için büyük bir değere sahip oldu.
Ne yazık ki, şu anda Karabağ`dakı bölücü rejimin kontrol altında olan Azıh mağarasında 10 yıldan fazla bir dönemde yasadışı kazı çalışmaları yapılmaktadır.
Azerbaycan`ın Modern.az sitesinin verdiği habere göre, 2002 yılından itibaren saldırgan Ermenistan yönetiminin organize ettiği Azıh mağarasında yapılan kazı çalışmalarına İngiltere, İrlanda, İspanya ve İtalya'dan arkeologlar katıldılar. 300-350 bin yıl önce yaşamış insanların izleri, aletleri ve eski hayvanların tespit edilmiş kemikleri çalışmalar sonunda Ermenistan ve Batı ülkelerinin müzelerine gönderilmektedir.16 Temmuz 2014 Çarşamba
Sivil Toplum Kuruluşları Bildiri yayınladı
Bugün Mülteci Gençlik Örgütü'nün ofisinde bir grup STK yöneticileri ve şehit
ailelerinin katılımıyla Azerbaycan'ın Ermenistan tarafından işgal edilen
Kelbecer bölgesine geçen ve Ermeni
askerleri tarafından rehin alınan Dilgam Ahmedov`un,
Şahbaz Guliyev`in ve Hasan
Hasanov`un haklarının korunmasına ilişkin toplantı yaptı.
Programda Dilgam
Ahmedov'un, Şahbaz Guliyev ve Hasan Hasanov`un
koruma sağlanması amacıyla Şehit Ailelerine Sosyal Destek Derneği'nin Başkanı
Elmas Zeynalova`nın başkanlığında Organizasyon Komitesi oluşturulmuş,
Uluslararası Kızılhaç Komitesi, AGİT Minsk Grubu'nun eşbaşkanlarına ve diğer
uluslararası kuruluşlara çağrı yapılmıştır.
Bildiriyi sizlere sunuyoruz:
Bildiri
1988 yılından itibaren Ermenistan`ın Azerbaycan topraklarına saldırısı ve bu
saldırı sonucunda topraklarınızın %20'den fazlasının Ermenistan silahlı kuvvetlerince işgali, bunun sonucunda bir
milyondan fazla
soydaşımızın kendi öz topraklarından
zorla çıkarılarak mülteci ve
zorunlu göçmen durumuna dönüşmesi bugün de en
acı sorun olarak kalmaktadır.
Uluslararası
hukukun kural
ve ilkelerine,
BM`nin kabul ettiği 4 Karara karşı gelen Ermenistan işgal ettiği Azerbaycan topraklarında barbarlık eylemleri gerçekleştirerek, tarihi,
kültürel anıtlarımızı yoketmekle kalmıyor, bu arazilerin doğal kaynaklarını talan etmeği
sürdürüyor.
Ne yazık ki,
bu sorunun
çözümü amacıyla kurulan AGİT Minsk
Grubu eşbaşkanlığını yapan Devletler Ermenistan'ı
cezalandırmıyor ve
saldırgan bir devlete
açık ve gizli
bir biçimde tüm desteklerini göstermekte ısrar
ediyorlar.
Bilindiği üzere birkaç gün önce Azerbaycan'ın
işgal altındaki Kelbecer ilinden
göçetmek zorunda kalan
Dilgam Ahmedov, Şahbaz Guliyev, Cebrail
ilinde doğmuş mülteci Hasan
Hasanov kendi
öz topraklarını, azizlerinin mezarlarını
ziyaret etmek
amacıyla işgal altında bulunan Kelbecer bölgesine gitmiş
ve orada
işgalci Ermeni ordusunun askerleri tarafından rehin alınmışlardır.
Rehin alınan vatandaşların kendi yurtlarına gitmek
isteği, kendi öz yakınlarının mezarlarını
kabirlerini ziyaret
etmek arzusu
doğal karşılanmalıdır. Zira Ermenistan'ın işgalci tutumu sonucunda bu
vatandaşlar da dahil olmak üzere bir milyondan fazla mülteci ve zorunlu göçmen
yıllardır kendi yurtlarına dönemiyorlar.
Ermenistan Savunma Bakanı'nın kendi öz topraklarını ziyaret etmeye
giden, hatta orada yaşamağa yasal hakkı bulunan Dilgam Ahmedov'u, Şahbaz
Guliyev`i ve Hasan Hasanov`u “casus” veya "silahlı gurup" gibi
sunması Ermenistan devletinin bu soydaşlarımıza karşı tüm iğrenç ve şiddet
eylemlerin yapılacağının anonsu olarak kabul edilmelidir.
Ermenistan tarafından rehin tutulan soydaşlarımızın birkaç kez
Kelbecer bölgesine gitmesi, hiçbir Ermeni'ye zarar vermemesi Ermenistan Savunma
Bakanı Ohanyan`ın bu saçma konumunu altüst etmekle beraber bu işgalci devletin
gerçek yüzünü günyüzüne çıkarmaktadır.
Azerbaycan güçlü devlettir ve istediği an toprakları işgalden etmek
kudretinde olan ordusu bulunmaktadır.
Bunu Azerbaycan'ın, Milli Kahramanı Mübariz İbrahimov gibi cesur
yiğitlerimiz kanıtlamıştır ve muhtemelen, Ermenistan ordusu bunu iyi
anımsıyordur.
Ermenistan'ın "casus" olarak tanımlamak istediği göçmen sivil
vatandaşlarımıza karşı yapılacak her hangi bir şiddet hareketleri hatta
devletimizin aleyhine onlardan ifade almaya girişiminde bulunulması da şüphesizdir.
AGİT Minsk Grubu eşbaşkanlığını yürüten Devletler başta olmak üzere,
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin sosyal, siyasi ve diplomatik ilişkiler kurduğu
devletler her zaman Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanıdıklarını belirtmiş,
işgalin acı sonuçlarını kınamış, Ermenistan ordusunun işgal ettiği toprakları
BM'nin kabul ettiği kararlarına uygun olarak terketmesi fikrini seslendirmişlerdir.
Uluslararası kamuoyu haklı olarak Karabağ da dahil olmak üzere Azerbaycan'ın
toprak bütünlüğünü hukuki açıdan tanıması demektir ki, rehin düşen Azerbaycan
vatandaşları doğduğu yurtlarına-Azerbaycan topraklarına gitmişlerdir. Ermeniler
hem savaş yıllarında, hem de taraflar arasında 12 Mayıs 1994 tarihinde
imzalanan ateşkes anlaşmasından sonra esir veya rehin düşmüş Azerbaycan
vatandaşlarının hakları ihlal edilmiş, onlar çeşitli işkencelere maruz bırakılmış,
insanlık dışı davranışlarla karşılaşmışlardır. Bu tür durumlar Ermenistan'ın BM`nin
kabul ettiği Cenevre Sözleşmesi`nin savaş ve çatışmalarda esir ve rehinelerle
davranış kurallarının kaba şekilde ihlal ettiğini gösteriyor.
O yüzden AGİT Minsk Grubu eşbaşkanlığını yürüten Devletler, Uluslararası
Kızılhaç Komitesi ve diğer uluslararası kurumlar Azerbaycanlı esirlerin
kaderiyle ciddi bir biçimde ilgilenmeli, Azerbaycan devleti ve kamuoyuysa rehin
alınmış vatandaşlarımızın kurtarılması için ellerinden geleni yapmalıdırlar.
1. Ulusal STK Forumu
2. Karabağ STK Koalisyonu
3. Azerbaycan Mülteci Gençlik Örgütü
4. Terhis Kayıtlı Askeri Gençleri Eğitilmesi Birliği
5. Azerbaycan Vatan Savaşı Gazileri Birliği
6. Sağlıklı Gelişim ve Eğitim Birliği
7. Şehit Ailelerine Sosyal Destek Birliği
8. Hocalı Soykrımının Tanıtımı Birliği
9. Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği
10. Dünya Azerbaycanlılarının Dayanışma Derneği
11. Yeni Hayat İnsani ve Sosyal Dayanışma Birliği
12. "Merhamet" Kimsesizlere Yardım Birliği
13. Vatan Fedaileri Birliği
14. Evrim ve Entegrasyon Uluslararası Birliği
15. Üçüncü Sektör Birliği
16. Yeni Bakış Gençlik Birliği
17. Karabağ Gerçeklerini Uluslararası Alem'e Tanıtımı Birliği
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)