20 Mayıs 2014 Salı

Çanakkale’de 3 bin Azerbaycanlı savaştı

Azerbaycan Cumhuriyeti Gençlik Teşkilatları Milli Konseyi Yönetim Kurulu üyesi, "Sağlıklı Gelişim ve Eğitim” Sivil Toplum Kuruluşunun Başkanı Anar Halilov: “Çanakkale’de 3 bin Azerbaycanlı’nın Türkiyeli Mehmetçik kardeşleriyle omuz omuza verdikleri kahramanca mücadele, bizlerin sözde soykırıma karşı vereceğimiz mücadeleye ilham olmalıdır.” “Azerbaycan'ın Hıristiyanlık dönemi tarihinde geniş yer verilerek bu dönem kültürü hakkında geniş bilgileri yayınladığımız “"Karabağ'ın Hıristiyan Anıtları" ( Christian Monuments of Karabakh)” kitabında ingilizce okurlarımıza sunduk.” -Anar bey, Dağlık Karabağ sorununu okurlarımız için biraz açar mısınız? -Dağlık Karabağ sorunu, Azerbaycan ile Ermenistan arasında oldukça uzun bir tarihî geçmişe sahiptir. Halen bir çözüme kavuşturulmayı bekleyen Karabağ sorunu, katliamlar, yerinden edilmeler gibi ciddi insan hakları ihlallerine sebep olmuştur. Karabağ ile Dağlık Karabağ bölgesi birbirine karıştırılmamalıdır. Dağlık Karabağ, Karabağ’ın küçük bir kısmını oluşturan ve Ermenistan’ın üzerinde hak iddia ettiği topraklardır. Dağlık Karabağ sorunu bir Azeri-Ermeni çatışması olarak gösterilse de o kadar basit bir yaklaşımla açıklanamaz. Sorunun arka planı ve günümüze kadar yaşananlar aslında iki devlet arası değil uluslararası bir sorun olduğunu gözler önüne sermektedir. Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan, Ermenistan ve İran’ın kontrolü açısından jeopolitik bir öneme sahiptir ve dolayısıyla burdaki çatışmalar bir Azeri-Ermeni çatışmasından ibaret değildir. Sorunun kısaca tarihsel kökenine bakacak olursak aslında Sovyetler’in klasik Kafkas politikasının işlediğini görebiliriz. 1988 yılında Sovyetler’in dağılma süreciyle birlikte Ermeniler, Dağlık Karabağ’da nüfus çoğunluğunu öne sürerek bu bölgenin kendilerine ait olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ardından Azeri-Ermeni çatışması Sovyetlerin de dağılmasıyla iki cumhuriyetin savaşına dönüşmüştür. 1991’de başlayan Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ Savaşı’nda Türkiye’nin önemli etkisi olmuştur. “Rüzgâr Birliği” denilen ve 500 gönüllü ülkücüden oluşan özel birlik Alparslan Türkeş tarafından Karabağ’a gönderilmiş ve destek verilmiştir. Savaşın kaderini değiştiren Rüzgâr Birliği hükümet baskısı nedeniyle fesh edilmiş ve daha sonra Azerbaycan’ın gizli bir emriyle savaştan çekilmiştir. Bu birliğin 1994 yılında savaştan çekilmesi sonucunda Azerbaycan büyük kayıplar vermiştir. Savaşın nedeni Ermenistan’ın nüfusu öne sürerek Dağlık Karabağ üzerinde hak iddia etmesidir. 1989’da yapılan nüfus sayımında Dağlık Karabağ’ın %75’i Ermeni ve %25’i Azeri Türk’ü çıkmıştır. Ancak bu nüfus sonuçlarında Sovyetler’in milliyetler politikasının büyük etkisi olmuştur. Dağlık Karabağ sorunu için savaştan günümüze kadar birçok çözüm girişiminde bulunulmuş ancak bir türlü uzlaşma sağlanamamıştır. Azerbaycan, Dağlık Karabağ’ın tarihi ve hukuki yönden kendisine bırakılmasını istemiş ancak Ermenistan bunu kabul etmeyerek hak iddia etmeye devam etmiştir. Azerbaycan’ın talepleri uluslar arası hukuk açısından da doğrulanmaktadır ancak uluslar arası alanda Azerbaycan sadece Türkiye’den destek görmüş başta Rusya olmak üzere İran ve Batı devletleri Ermenistan’ı desteklemişlerdir. Bu destek Ermenilerin “Büyük Ermenistan” hayalleri için iştahını kabartmış ve çözüme yönelik girişimleri engellemiştir. Çözüme yönelik en ciddi gibi görünen girişim 1992 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)’nın arabuluculuk görevi üstlenmesi olmuştur. Ancak Batı’nın ve diğer küresel güçlerin Ermenistan’ı desteklemesi, Ermenistan’ın uzlaşmacı tavır takınmaması, Nahcivan’ın Ermenistan üzerinden Azerbaycan’a bağlanmasını istememesi aynı şekilde Karabağ’ın Ermenistan’da kalarak Azerbaycan ile arasına yoğun güvenlikli bir sınır çizilmesi talebi görüşmelerin sonuç vermemesine neden olmuştur. Bu girişimler dışında Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları 4–5 Mart 2001’de Paris’te ve 3–7 Nisan 2001’de de Florida’da buluşmuşlar, ancak somut bir anlaşmaya varamamışlardır. Ermenistan’ın, savaşla işgal ettiği toprakları dahi geri vermeyi reddetmesi sorunun barışçıl yollarla çözümünü engellemiştir. Bu sebeplere ek olarak Ermenistan Dışişleri Bakanı Tigran Balayan 15 Mart 2011 tarihinde yaptığı bir açıklamada Türkiye’nin Karabağ sorununa müdahil olmaması gerektiğini ifade etmiştir(1). Ancak, Ermeni Parlamentosu’nda temsil edilen siyasi partilerin 28 Nisan 2001 tarihinde Karabağ sorununun çözümü hakkında kabul ettikleri bildiride bu sorunun çözümü sırasında Türk-Ermeni sınırının da açılması gerektiği belirtilmiştir. Bu şekilde Türkiye’yi, soruna Erivan yönetimi dâhil etmiştir. Karabağ sorunu süresince sadece savaşlar ve ya diplomatik müzakereler yaşanmamış aynı zamanda Azerilere yönelik terör eylemleri gerçekleştirilmiş ve insan hakları ihlalleri yaşanmıştır. Hocalı’da gerçekleşen katliama giden süreçte 1990 yılı başlarında Ermeniler 186 bin Azeri’yi zorla Azerbaycan’a göç ettirmiştir. Ermenilerin, 1915 olayları ile ilgili söylediklerinin aslında Rusya destekli Ermenistan tarafından 1990 ve sonrasında gerçekleştirildiği, dönemin Rus askerleri tarafından itiraf edilmiştir. Ancak sorun boyunca uluslararası destek göremeyen ve Türkiye ile yalnız kalan Azerbaycan bu yaşananları da güçlü bir şekilde dile getirememiştir. 2000’li yıllara geldiğimizde de sorunun aynı şekilde devam ettiğini görmekteyiz. 2004 yılında her iki taraf ta söylemlerini sertleştirmiş ancak 2005 yılında Azerbaycan Devlet Başkanı ilham Aliyev ile Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan, AGİT aracılığıyla görüşmelere başlamıştır. Bir yandan görüşmeler devam ederken bir yandan 1994 yılındaki ateşkes ile belirlenen sınır bölgesinde sıcak çatışmaların yaşanması barış görüşmelerine gölge düşürmektedir.
- Anar bey, bugün toprakları işgal altında bulunan Karabağ genci toprak için, Vatan için neler yapmalı, hangi adımları atmalıdır? - Zorunlu göçmen gençler diğer bölgelerin gençlerine oranda bu alanda daha aktif olmalıdır. Karabağ gerçeklerini, topraklarımızın işgal edilmesiyle alakalı bildiklerini, duyduklarını, gördüklerini gerek uluslararası alanda, gerekse de içerideki gençler arasında anlatmalı, aydınlanma işinde daha önde olmalıdırlar. Bugün Karabağ'dan olan gençlerimiz yeterince aktiftirler. Sosyal ağlara, basına dikkat yetirecek olursak, söylediklerimin onayını bulmuş oluruz. Ateşkes dönemi olsa da, savaş koşulları devam ediyor. Karabağ`lı genci herzaman toprağını işgalden kurtarmağa hazır olmalı, asker gibi eğitmeniz gerekiyor. Çünkü onlar bu acıyı diğerlerine oranla daha fazla hissediyorlar. Doğrudur, Karabağ her bir Azerbaycanlı'nındır. Ama Karabağ'dan olan gençler bir adım önde olmalı, gelenekleri yaşatmalıdırlar. 1994 yılından sonra doğan gencin 20 yaşında olduğunu ve o toprakları görmediğini dikkata alırsak, burda sorumluluğun bir kısmı da aydınların, ailelerin üzerine düşüyor. Bu gencin hangi topraktan olduğunu ona anlatmalıdırlar. Anlatılmalıdırlar ki, burda onlar geçici yerleşmişler. Ali Baş Komutan sayın İlham Aliyev`in emriyle onlar topraklarımızı heran işgal altından kurtarmağa hazır olmalılar. - Başkanı olduğunuz Sağlıklı Gelişim ve Eğitim Sivil Toplum Kuruluşu bu yönde çeşitli faaliyetler göstermektedir. Özellikle onlardan geçen yıl yayınladığınız "Karabağ'ın Hıristiyan Anıtlar" isimli kitabınızı zikretmek istiyorum. Lütfen, bu kitapla alakalı Türkiyeli okurlarımıza bilgi verir misiniz?! - Sağlıklı Gelişim ve Eğitim Sivil Toplum Kuruluşu Azerbaycan Cumhurbaşkanı yanında STK'lara Devlet Desteği Konseyi`nin mali desteğiyle "Karabağ'ın Hıristiyan Anıtları" ( Christian Monuments of Karabakh) isimli kitabı İngilizce yayınlamıştı. Kitabın yayınlanmasında asıl amaç Karabağ'ın Hıristiyan anıtları hakkında uluslararası aleme bilgi vermektir. Ayrıca Karabağ'ın Hıristiyan anıtlarının Azerbaycan anıtları gibi onun tarihi kültüründe oynamış rolünü, dünya çapındaki bu anıtları yapan Albanların Türk kökenli olmasını, Karabağ Hıristiyan anıtlarının Ermeniler tarafından değiştirilmesini, bununsa tüm Hıristiyan dünyasında ve Azerbaycan tarihinde olumsuz etkiler yaratmasını, bu yapıların bugünkü kaderi fonunda Karabağ sorununu dünya kamuoyuna duyurulması da temel amaçlarımızdandır. Aynı zamanda kitapta Azerbaycan'da mevcut olmuş Alban devletinin tarihi ve Karabağ'da bulunan tarihi Haçın knyazlığı hakkında da bilgi verilmiştir. Azerbaycan'ın Hıristiyanlık dönemi tarihinde geniş yer verilerek bu dönem kültürü hakkında geniş bilgiler kitapta yer almıştır. Hatırlatalım ki, Sağlıklı Gelişim ve Eğitim Sivil Toplum Kuruluşu buna kadar üç dilde "Karabağ anıtları", "Karabağ hafızası" kitaplarını ve İngilizce "Kafkasya'nın konservatuarı" filmini hazırlamıştır. Ayrıca, www.yknews.az sitesi de bugün Karabag`la ilgili bilgilere insanlarımıza sunmaktadır. - Peki, genel olarak, Azerbaycan'da bulunan Kafkas Alban kiliseleri hangileridir? Ermenilerin tarihi değişime uğratabilmeleri için bu kiliselerde neler yapmışlar? - Azerbaycan'da Kafkas Albanyası dönemi yapıların çoğunluğu kendi orijinal şeklini koruyarak günümüze ulaşmıştır. Bu anıtlar içerisinde işgal altında bulunan Kelbecer`de Hudaveng tapınağı ( XIII yüzyıl ), Laçin bölgesinin Kosalar köyündeki Akoğlan tapınağı ( IX yüzyıl ) ve Varazgun tapınağı ( XII yüzyıl ), Hocavend bölgesinin Sos köyündeki Amaras Manastırı (IV yüzyıl ), Akdere ( IV yüzyıl ) bölgesinde Kutsal Elysee tapınağı, yine Ağdere bölgesinin Venga köyünde Gandzasar tapınağı ( XIV yüzyıl ), Kelbecer bölgesinin Talış köyünde Urek( 1279 ) ve Cevizli köyünde Hatirveng tapınakları (1204), Ağdam bölgesi Magadiz köyünde Yegiş Arakel tapınağı (XII yüzyıl), Hocalı ilçesinde Hansık (1122), Xaçmaç (1100), Armutlu (1202) tapınaklarını sayabiliriz. Bundan başka Batı Azerbaycan (Şu anda Ermenistan Cumhuriyeti'nin bulunduğu arazi ) topraklarında Hakapat tapınağı, Koşaveng tapınağı, Dedeveng tapınağı, Ağtala tapınağı, Erçiveng tapınağı, Tatev tapınağı, Uzunlar tapınağı, Yeniveng tapınağı, Senain tapınağı Alban mimarisinin günümüze kadar ulaşmış en güzel örneklerindendir . Alban mimarlık sanatı kendine özgü bileşik koloriti, tekniği, eşsiz güzelliği ve tarzıyla herzaman ilgi doğurmuş ve seçilmiştir. Hep dikkat çeken yenilik kendi içeriğine göre ilgi doğurduğunda diğer Kafkas halkları da eski Alban kültüründen yararlanarak kendilerinin mimarlık ve kültürlerini geliştirmişlerdir . Sorunuzun ikinci kısmına gelince, Kafkasya'da köklü tarihleri olmayan Ermeniler burada yapay şekilde kendi tarihlerinin izlerini oluşturmak amacıyla Alban varlıklarını benimsemek, milli kimliklerini değiştirmek yolunu seçmişlerdir. En çok değişime uğrayan anıtlarsa Hıristiyanlık dönemi anıtlarıdır. Bu da bu tip anıtların üzerindeki Hıristiyan dininin sembollerinin, taş ve duvar resimleri içerisindeki buna benzer resim örneklerinin olmasıdır. Ermeniler de bunları ermenileşdirmeğe çalışmışlardır. Azerbaycan'ın Hıristiyanlık dönemi yapıların Ermeniler tarafından benimsenmesi olaylarını Gürcü tarihçisi A. Çavçavadze "Ermeniler ve kan ağlayan taşlar" eserinde dolgun şekilde açıklamıştır. O yazıyor: "... Ermeniler aborigen Albanları yapay şekilde gregoryanlaşdırarak bir zamanlar sığındıkları Azerbaycan topraklarını "Hay ülkesi" - Doğu Ermenistan” diye isimlendirmektedir. Fakat araştırmacılar gösteriyor ki, hatta Hıristiyanlık dönemi anıtları bile ne Ermeni dinine (gregoryanlık), ne de Ermeni kültürüne ve kökenine uyumludur. Öyle ki, Azerbaycan topraklarındaki Alban - Hıristiyan yapıların tarihi - arkeolojik ve mimari açısından tetkiki Hıristiyanlığın birçok özelliklerini netleştirilmesine yardımcı olmaktadır. Hıristiyanlık dönemi Alban tapınaklarının Ermeniler tarafından benimsenmesinin bir nedeni de, Ermenilerin koruyucusu olan Rusya'nın aracılığıyla 1836 yılında Alban Havari Kilisesi iptal edilerek Ermeni Gregoryan kilisesine tabi edilmesidir. - Mümkünse, biraz da son işiniz olan "Sanal Karabağ" Bilgi İşlem Teknolojileri Merkezi hakkında bilgi vermenizi rica ederiz. - "Sanal Karabağ" Bilgi - İşlem Teknolojileri Merkezi Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in 7 Temmuz 2011 tarihli kararıyla onaylanmış "Azerbaycan gençliği 2011 - 2015 - yıllarında" Devlet Programı`nın 6.2.2 bendine uygun olarak yaratılmıştır. Ana amaç Karabağ merkezi internet kaynak içinde oluşturulmasıdır. "Sanal Karabağ" Bilgi - İşlem Teknolojileri Merkezi'nin oluşturulmasının diğer amacı Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Karabağ bölgesi hakkında, Ermenistan - Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorunu konusunda dolgun ve objektif bilgi vermektir. Azerbaycan Cumhuriyeti Gençlik ve Spor Bakanlığı, Azerbaycan Cumhuriyeti İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığı desteğiyle işlem gören "Sanal Karabağ" Bilgi - İşlem Teknolojileri Merkezi'nin oluşturulması üzere projenin ortakları Azerbaycan Öğrenci Gençler Teşkilatları Birliği, " Bizim Nesil " Gençlerin Bölgesel Kalkınma Derneği, Mülteci Gençlik Örgütü, "Sağlıklı Gelişim ve Eğitim” Birliği, Yeni Yazarlar ve Sanatçılar Kurumudur. www.virtualkarabakh.az sitesi "Sanal Karabağ" Bilgi - İşlem Teknolojileri Merkezi'nin resmi internet sayfasıdır. İnternet sayfamız aynı zamanda org/com /net/co.uk alan adları ile de faaliyet göstermektedir. "Sanal Karabağ" Bilgi - İşlem Teknolojileri Merkezi' internet veri tabanı olan www.virtualkarabakh.az portalında ülkemizde ve yurtdışında faaliyet gösteren gerçek ve tüzel kişiler, gençlik örgütleri tarafından Azerbaycan'ın haklı konumu açısından Karabağ konusunda hazırlanan çeşitli IKT ürünlerinin, yazı, resim, video malzemelerinin bulunması mümkündür . Dünyanın en önemli sorunları arasında bulunan Karabağ sorunu hala kendi çözümünü beklemektedir. Ermenistan tarafından eski Azerbaycan toprağı sayılan Dağlık Karabağ ve ona bitişik çevre bölgelerin - topraklarımızın yüzde yirmisinin işgal edilmesi ve uzun süre kontrolsüz kalması, aslında dünya tarihinde çok ender rastlanan olaylardandır. Merkez`in asıl amacı Karabağ'ı sanal çerçeveye sokmak değil, tam tersi Karabağ gerçeklerinin İnternet mekanında tanıtılmasına hizmet etmektir . -Sonda Türkiye`nin Dağlık Karabağ konusunda hassasiyetini nasıl değerlendiriyorsunuz? -Türkiye’nin Karabağ sorunundaki hassasiyeti yüksektir. Bugün güvenle ifade edebiliriz ki tarihin tüm sınavlarından başarıyla çıkmış Azerbaycan- Türkiye dostluğu, kardeşliği ve ortaklığı halklarımızın iradesinden kaynaklanıyor. İlişkilerimizin temelinde iki ülke halklarının birbirlerini kardeş bilmeleri yatıyor. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun çözümünde Türkiye her zaman özgüven içerisinde ve haklı tarafın Azerbaycan olduğunu savunarak Azerbaycan’ın yanında olmuş, onu uluslararası ve bölgesel kuruluşlarda her daim desteklemiştir. Bu minvalde, Türkiye’nin Ermenistan ile sınırların açılması görüşmelerinde Karabağ işgalinin sonlandırılmasını ön şart olarak koşması Türkiye’nin ilkeli ve kararlı politikasının göstergesi olmuştur. Tarafımızca da takdirle karşılanmıştır. Azerbaycan Cumhurbaşkanı, sayın İlham Aliyev defalarca ve kararlılıkla beyanda bulunmuşlardır ki Azerbaycan devleti hiçbir şart ve koşulda ve hiçbir zaman kendi topraklarında ikinci bir Ermeni devletinin kurulmasına müsaade etmeyecektir. Bu yöndeki kararlılığımız adaletin tesisine olan mutlak inancımıza ve bağlılığımıza ve uluslararası hukuk kurallarına olan güvenimize dayanıyor. Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olduğu kuşku götürmez bir gerçektir ve toprak bütünlüğü ilkesi bu çatışmanın çözülebileceği tek ve gerçek zemindir. Azerbaycan, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da adalet tesis edilene kadar Ermenistan’ın tecrit edilmesi politikasına devam edecek, baskılarını daha da artıracaktır. Karabağ’ın hukuksuzca işgal altında geçirdiği her bir gün Ermenistan’ın kaybettiği ve kendi halkının geleceğinden çaldığı bir gün olmaktadır. Bu işgal uzun süre devam edemez. Biz kararlılığımızla bu hukuksuz durumun sonunu getireceğiz. Maalesef işgalci Ermenistan’ı şimdilik sadece Azerbaycan ve Türkiye cezalandırıyor. Ümit ediyoruz ki, gelecekte diğer devletler de bu haklı tepki safına katılacaklardır. Ermenistan’a “DUR” demenin zamanı gelmiştir. Ermenistan lobisi dünyayı kandırmak için yine işbaşındayken ve 2015 yılının hafızalarda Çanakkale cephesinde verilen kahramanca mücadelenin değil de sözde ‘Ermeni soykırımı’nın 100. yıl dönümüymüş gibi dillendirilmesi çalışmalarına başlamışken, bunun karşısında daha çok mücadele etmemiz gerekmektedir. Çanakkale’de 3 bin Azerbaycanlı’nın Türkiyeli Mehmetçik kardeşleriyle omuz omuza verdikleri kahramanca mücadele, bizlerin sözde soykırıma karşı vereceğimiz mücadeleye ilham olmalıdır. Söyleşi: Oktay Hacımusalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder